1 Mart 2020 Pazar
tatar çölü / dino buzzati
• ya, aslında yanılıyorsa? ya, gayet sıradan bir yazgıya sahip sıradan biri olarak yaratılmışsa?
• boş vadide yukarı doğru çıkmakta ve nal sesleri geçitlerin boşluğunda geniş yankılar uyandırmaktadır; kayalıkların tepesindeki çalılıklar ve küçük sarı otlar kıpırtısızdır, hatta bulutlar bile gökyüzünde alışılmamış bir yavaşlıkla ilerlemektedir .
• yavaş yavaş güveni azalıyordu. insanın, tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşamadığı zaman bir şeye inanması çok zordur. işte tam da o dönemde, drogo, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti.
• böylece çöl yine kıpırtısız bir hale büründü, kuzeydeki sisler, bastiani kalesi’nin nizami yaşamı, hepsi kıpırtısızdı; nöbetçiler nöbet alanının o ucundan bu ucuna hep aynı yolu katediyordu; alayın karavanası hep aynıydı; günler birbirine benziyor ve uygun adım yürüyen askerler gibi sonsuza değin tekrarlanıyordu. yine de zaman geçiyordu; insanları hiç düşünmeden, dünyada gidip geliyor, güzel şeyleri solduruyor; ve henüz adı bile konmamış yeni doğmuş bebekler de dahil olmak üzere hiç kimse onun elinden kurtulamıyordu.
• drogo, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını farketti, birisi acı çektiğinde acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu farketti.
• geceleri böyle geçirmek, uykuya sığınmamak, geç kalmış olma duygusuna kapılmamak, güneşin doğuşunu izlemek, insanın önünde sonsuz görünen bir zamanın bulunması ve bundan hiç kaygılanmadan yararlanması... dünyada var olan onca güzel şey içinde drogo inatla deniz kenarındaki o saraya, müziğe, saatlerin boşa harcanmasına, güneşin doğuşunun beklenmesine imreniyordu. ne kadar aptalca görünürse görünsün, yitirdiği o barışçıl yaşamı en yoğun biçimde bunlar dile getiriyordu.
• daha çok yol var mıdır? yoo, şu ilerideki nehri geçmek, şu yeşil tepeleri aşmak yeterlidir. belki de varmışızdır bile. şu ağaçlar, kırlar, şu beyaz ev belki de bizim aradığımız şeylerdir. bir an, bunun doğru olduğuna inanıp, orada durmak isteriz. sonra, kulağımıza ileride daha iyisinin olduğu çalınır ve tasasız bir biçimde yeniden yola koyuluruz.
• ama bir noktada, belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasında bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını fark eder. işte o zaman bir şeylerin değişmiş olduğunun ayırdına varırız, güneş eskisi gibi kıpırtısız değildir, hızla hareket etmektedir; ne yazık ki, henüz bakmaya bile fırsat bulamadan, onun ufkun ucuna doğru hızla kaydığını, bulutların da gökyüzündeki mavi koylarda hareketsiz durmadığını, birbirlerinin üzerine çıkarak kaçtıklarını, iyice acele ettiklerini görürüz; zamanın geçtiğini ve günü gelince yolun zorunlu olarak son bulacağını anlarız.
• henüz genç ve sağlıklı bir bedene sahipken, zafer borularının öttüğü anda ölmek güzel olabilir; ama bir hastane koğuşunda uzun uzun acı çektikten sonra ölmek daha kötüdür herhalde, evde, sevgi dolu inlemeler, hafif ışıklar ve ilaç şişeleri arasında ölmek daha melankoliktir. ama bilinmeyen, yabancı bir diyarda, sıradan bir han odasında, yaşlı ve çirkinleşmiş bir biçimde, dünyada, arkada hiç kimsenin kalmadığını bilerek ölmek kadar zor hiç bir şey olamazdı.
• onlar, herkesin ortak yaşamına, sıradan insanların mutluluğuna, vasat bir yazgıya alışmamışlardı; birbirleriyle yan yana ya gerçekte bilincine varmadıklarından ya da sadece ruhlarının kıskanç çekingenliğiyle birer asker olduklarından, hiç sözünü etmeksizin aynı umutla yaşıyorlardı.
• ... halbuki, birisi ona 'yaşadığın sürece bu hep böyle olacak, sonuna kadar hep aynı şey' demiş olsaydı o da kendine gelirdi. 'olamaz' derdi, 'muhakkak farklı bir şeyler olagelmeli, öyle bir şey ki insan: artık sonuna gelmiş olsam bile beklemeye değmiş diyebilmeli.