şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi. gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.
çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var. hayatta silgim hep kalemimden önce bitti. çünkü kendi doğrularımı yazacağım yere, tuttum başkalarının yanlışlarını sildim. beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor. kimseye göstermem üzüntümü. gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım.
... eller boşta kalıyor, tutunamıyorlar toprağa
anlatamıyorlar anlatılamayanı...
anlatmak gerek: düşman sarmış her yanı
oysa, mesela selim ışık
anlatmadan anlaşılmaya aşık...
böyle adama
(darılma ama)
yaklaşmaz hiçbir güzellik,
doğduğu günden beri kalbinde bir delik,
almak için bütün sızıları içine..."
kelimelere gerekli özeni göstermiyoruz. öylesine söyleyip geçiyoruz işte. halbuki hayatın derin anlamı kelimelerde gizli albayım. hepimiz aşktan bahsedip dururuz öyle ama acaba kaçımız bilir gerçekten ne anlama geldiğini? bilemezsin albayım, bilemezsin. bizim kaderimiz bu, anlamını bilmediğimiz kelimeleri yaşamak. işte aşk mesela. sarmaşıkla aynı kökten geliyor biliyor muydun? ışk kökünden. sarmaşıkta aynı aşk gibi yavaş yavaş içine doğru giriyor, yavaş yavaş dolanıyor, yavaş yavaş özünü ele geçiriyor. dünya mesela aşağılık yer demek yada aşağılıkların yaşadığı yer demek. dünya çirkin biz güzeliz albayım. bu aşağılık yerde aşk gibi şeyler var ama biz anlamını bilmiyoruz ki. gel seninle kelimelere yeni anlamlar katalım. bulduğumuz anlamlara yeni kelimeler uyduralım. kelimelere toprak diye basıp geçmeyelim düşünelim altında yatan binlerce kefensiz manayı...