3 Ocak 2014 Cuma

kosmos / reha erdem











film başlarken nerden geldiği belli olmayan bir meczubun bir kasabaya doğru kaçarcasına koştuğu görülür. ve film biterken aynı meczub nereye gittiği belli olmayan bir yere doğru yine kaçarcasına koşar. meczup kasabadan giderken değil, kasabaya gelirken ağlıyordur. dünyaya insanın çığlıklarla gözlerini açmasını hatırlatır.

battal’ın şehre ‘fırlatılmış’ veya ‘gökten inmiş’ gibi gelir. kasabaya ağlayarak koştuğu an varoluşun sıkıntısının başladığı an gibidir. çığlıklarla başlar bu an. yönetmenin derdi eğer ilahi olana göndermeler ise, o çığlıklar öz yurdundan* ayrı kalmış insanın çıkardığı yanık sestir.

“iyiyle kötünün cömertle cömert olmayanın başına gelen şey aynı… iyi adam nasılsa, suç işleyende öyle… yemin edenle yeminden korkan aynı birbiri gibi… hayatta, her şeyde bela şu ki; herkesin başına gelen şey aynı, hem de insanoğlunun yüreği kötülükle dolu ve ömürleri devamınca yüreklerinde delilik var ve sonra ölülere katılıyorlar. çünkü bütün yaşayanlarla beraber olan için ümit var, çünkü sağ köpek ölü aslandan iyi çünkü yaşayanlar biliyorlar ki ölücekler fakat ölüler bişey bilmez ve artık onlar için bir ödül yok çünkü onların anılması unutulmuş …”
'iyi de, kötü de insanın içinde, ikisi de insan için' diyen battal, iyi ve kötünün eşitliğinden dem vurur. hırsızlık yapar aynı zamanda hastalara şifa dağıtır. izafi bir kavram olarak ‘kötülüğü’ sorgulatır. “niye gözlerin şimşek çakıyor da ruhunu allah'a karşı döndürüyorsun. ve ağzından böyle sözler çıkarıyorsun? insan ne ki, temiz olsun?” diyerek kötülüğün, allah’a karşı sırtını dönenin düştüğü bir hastalık olduğunu îma eder. ‘allah insanı doğru yarattı ama insan düzeni bozdu’ ifadesiyle yaratılışında doğruluk olan insanın bozgunculuğu kendi elleriyle var ettiğini söyler. kur’an’da geçen ifadelere** benzer ifadelerdir.

neptün ile aralarındaki yakınlaşma, bağrışma ‘aşk’tır. kosmos aşk ister bir de bir bardak çay. kahve ahalisinin aşk isteminden anladığı ‘bunun canı karı istiyor’dan başka bir şey değildir. oysa kosmos gölgelerle değil asıllarla meşbu olma derdindedir. sol elinin başının altında olduğu, sağ elinin kendisini kucakladığı bir aşktır bu.

kosmos (battal) sıradan birisi değildir. kosmos’u hiç yemek yerken ya da uyurken görülmez. tek ihtiyacı çay ve kesme şekerdir. ‘size sarılmaya geldim’ der. belirsizliklerin, eksikliklerin, farklılıkların cem edilmiş hali görülür kosmos’da. anlaşılması güçtür.

final sahnesinde bir kare, filmin özetidir. bir tarafı gri olan, diğer tarafı beyaz olan bir gökyüzü ve yalpayarak yürüyen insan… karanlığın ve aydınlığın beraber olduğu bir gökkubbede, iyi ve kötü arasında savrulan insan.

kamera geçişleri, kullanılan mekânlar, ışık ve karanlık filme özel bir atmosfer yaratır. aynı zamanda bir ses mühendisi olan yönetmen, filmde en üst seviyelerde bir ses şöleni sunuyor. yer yer konuşmaları bastıran sert ve yalın sesler duyulur filmde. ses ve görüntü kalitesi izleyeni kendi atmosferine rahatlıkla çekecektir.

ayrıca, ‘yasak bölge’nin varlığı, gökten düşen cisim ve stalker’in çamura uzanışını hatırlatan battal’ın yüz üstü karda yere uzandığı sahne gibi sahneler ile filmde tarkovski’den izleri bariz bir şekilde görülmekte.


ben yetkili bir abi olsam, kosmos ve benzeri filmlerin izlenmesine eğitim müfredatlarında yer verirdim. kafası basan veletlerin film hakkında görüşlerini yazmalarını isterdim. ve ben tanrı olsaydım, reha erdem ve benzeri sanatçıları sorgusuz sualsiz “sen de katıl has kullarımın arasına ve onlarla beraber gir cennetime!” derdim.

-------------------
* cennet
** tin suresi