bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere , daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardi. dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı. oysa uzun ıhsan efendi, dünya' nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. kuran'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı. dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. yaşanılanlar görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun macera insanoğlu için büyük bir nimetti. çünkü dünyadaki en büyük mutluluk bu dünya'nın şahidi olmaktı.
sizler, hepiniz,içinde yaşadığınız dünya, kostantiniye, her
şey, sadece ve sadece benim düşüncemde varsınız. dedi, randekar
yanılıyor:düşünüyorum, ama sadece ben var değilim. düşündüğüm için asıl siler
varsınız;sizler ve içinde yaşadığınız dünya.
sana gelince bünyamin, senin uzun ihsan efendi’nin oğlu olduğunu ta baştan beri bildiğimden eminsindir muhakkak. aradığım kişinin sen olduğunu, daha benim hayatımı kurtardığın gün anlamıştım. “para” sendeydi, koynunda sakladığın o garip kitabın arasında. şaşırma! bundan da haberim var. sen geceleri uyurken odana girdiğimde fark ettim. evet, odana da girdim. uyanmana imkan yoktu. çünkü içtiğin kahvelerde sana derin bir uyku verecek eczalar vardı. uyurken seni uzun uzun seyrettim. yüzünün asıl halini düşledim. babana benziyordun. sana karşı hissettiklerimi anlatmama imkan yok. bir duygu, anlaşılamıyorsa, duygu değildir zaten. seni ta baştan öldürebilir ve “para”yı alabilirdim. ama bunu yapmak istemedim. çünkü nasıl olsa elimdeydin ve benim için nerdeyse o para kadar değerliydin. sanki kasıtlı olarak karşıma çıkarılmıştın. bu yüzden seni yakından incelemek istedim. böylece güçsüzlüğün ve silikliğin ne olduğunu öğrenme fırsatı buldum. aynı zamanda gücün ve her turlu iktidar tutkusunun da ne kadar büyük erdemsizlik olduğunu da bu sayede gördüm. hayatta kalabilmek için bizler kadar çaba göstermiyordun. yokedilmeye belki çoktan razıydın. senin amacın varlığını sürdürmek değil de sanki bambaşka bir şeydi. sen bir şahittin. evet, artık bundan eminim. kesinlikle bir kahraman değildin. o küstahça sözlerini de sanki biri kulağına fısıldıyor ve benimle adeta alay ediyordu. sanki benim, onların ve herkesin başına gelen bütün şeyler, senin görmen, öğrenmen içindi. güçsüz biri olan sen, her çeşit iktidarın sahibi olan benim üzerimdeydin. çünkü olaylara müdahale etmeden hepimizi gören, seyreden sendin. seni ezdiğimizde ağlıyordun. güçsüzlük belirtisi olarak yorumlanabilen bu şey aslında senin yaşamındı. oysa biz taşlar kadar güçlü, bir o kadar da cansızdık.
ey kör!
aç gözünü de düşlerden uyan. simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. kaf dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl, böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. bırak dünyanın haritasını yapmayı, daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi?
ey kör!
aç gözünü de düşlerden uyan. simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. kaf dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl, böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. bırak dünyanın haritasını yapmayı, daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi?
dünya bir düştür. evet, dünya... ah, evet! dünya bir masaldır.
bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur.
... gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek, ben ise bir düş oluyorum.